12 Eylül 2017

Tire-Kaplan Dağ Restaurant

Uzun bir aradan sonra yeniden yazmaya karar verdim. Yazınca kendimi mutlu hissediyorum. Onun peşinden koşmak gerek. 

2017 yılının Ağustos ayında deniz tatilinden çocuklarımızın ve hatta bizim de yorulduğumuzu düşünerek bir yayla tatili yapalım istedik. Bu sayede aşırı sıcaklardan da bir nebze olsun kurtulmuş olacaktık. Yayla tatili denince benim aklıma kendimi mutlaka bir akarsuya, bir şelalenin dev kazanına, bir su gözünün buz gibi sularına bırakmak gelir ama bu kez bu amacıma ulaşamadım. 

Gediz ve Menderes ırmaklarının suladığı ovalar çok geniş ve yazın muhtemelen tüm su ovalara zar zor yetiyor ve bu nedenle dirhem su kaynağı bulamadığımızı üzülerek belirtmek zorundayım. Tabi bunda çocukların yavaşlatıcı etkisi ile gezebileceğimiz alanların ve zamanın daralmasının da büyük katkısı olmuştur. 

Tire’ye giderken yol üzerinde çok sayıda incir ağacı gördüm. Başlangıçta bunlardan toplamaya çok niyetlendim ama eşim bunların sahibi vardır diye ikna olmadı ve uzun bir süre bu ağaçların sahipsiz olduğuna kendisini ikna etmekle uğraştım. En sonunda muhtemelen ağzımızın tadı kaçmasın diye “iyi ne halin varsa gör” moduna girdi ve yol üzerindeki incir ağaçlarının birinin yanında durduk. Durduğumuzda eşim de haklı olduğumu gördü. Güzelim çok sayıda incir ya çatlamış, ya dalında kurumuş ya da toprağa düşmüştü. Bunu şikayet anlamında veya rahatsız olduğum için söylemiyorum. Yol üzerinde zaten çok sayıda bahçenin çok sayıda inciri var. Bunun ticareti de yapılıyor. Ama doğa ana bunun ticaretine de başıboşuna da cömert davranıyor. Başıboş incirler benim açımdan daha değerli. Çünkü ilaçsız, hormonsuz olduğu kesin. Doğa ana hariç unutulmuş incir ağaçları. Yaklaşık bir 10 tane kadar topladıktan sonra dayanamayıp yolda yemeye başladık incirimizi. Üstelik de İzmir’den İncirciler Birliği’nden almış olduğumuz çok sayıda incir yanımızda olmasına karşın. Tadı son derece güzeldi. 

Ödemiş yolundaki ilk durak noktamız Tire oldu. Tire’nin hemen girişinde Tire Süt Ürünleri Kooperatifi var. Çocuklu olmanın dezavantajını burada yaşadık. Çünkü acıkmışlardı ve durmuyorlardı. Oysa ben İstanbul’da Migros’tan bu kooperatifin çok sayıda ürününü satın alıyorum. Katkı maddesi olmayan pişirilmiş etlerini alıyorum. Çok da memnunum. Ama kaynağına uğrayamadık. 50 metre yakınımızda idi ve gidemedik. Bilmeyenler için bizden tavsiye olsun muhakkak gitsinler. 

Tire bizim için yol üstünde bir yemek molası niteliğinde olsa da ilçenin hemen girişinden sağa doğru köy yollarına doğru kıvrılarak ulaştığımız Kaplan Dağ Restaurant unutulmaz ve eksik kalan bir anı bıraktı bizde. 
Tüm Tire ilçesini ve Tire Ödemiş arasındaki koca ovayı gözler önüne seren harika bir manzarası var lokantanın. Buz gibi de suları.



Ekim ayı gibi gelindiğinde çok daha fazla sayıda yöresel ottan yapılmış meze ve yemek bulabileceğimizi ifade etti çalışanları. Öğlen saat 2 gibi orada olmamıza karşın gerek mezelerin ve gerekse manzaranın güzelliği karşısında iki duble içmekten kendimi alamadım. Normal şartlar altında o sıcakta bir dublenin bile benim bünyemde birini çarpması gerekirken iki dublede bana mısın demedim.

Fiyatlar ve menü hakkında fikir sahibi olunması açısından adisyon fişini paylaşıyorum. Aslında bunu ne yediğimi hatırlamak için almıştım ama böyle bir katkısı da olduğu kesin. 
Tire köftesi, gazel aşı ve keşkekin resmini çekmedik ama onlar da oldukça lezzetli yemekler. Ödemiş köftesi ile Tire köftesi birbirinden farklı şekilde pişiriyorlar. En azından benim yediğim kadarı ile. Bu nedenle bunlardan herhangi birini yiyenler ne de olsa aynıdır diye diğerini tatmazlık etmesinler.
İstifno itüzümü olarak da adlandırılan bir bitki, ot. Tabakta 1 numaralı meze. Paşa mezesi iki numara. Yoğurt, kırmızıbiber, zeytinyağı, sarımsak karışımı. Girit kabağı, salatalık turşusu gibi görünen meze. 5 numaralı meze. Kabak çiçeği dolması (3 numara) birçok Ege sofrasında kendisine yer buluyor. Kabak çiçeğinin kendisine has bir tadı varsa da almak zor. Görsellik haricinde bildiğimiz dolmalardan farklılık arz etmiyor. Tabakta 4 numara olarak görünen lahanalı, pazı yapraklı, cevizli kavurma benim favorim idi. Çok güzel bir karışım, çok güzel bir meze olmuş. Domates kurusu bildiğimiz domates kurusu. Yörenin domateslerinden olması artısı. Kendim marketten kuru domates almış, aynını yapmayı denemiştim de olmamıştı. Hatta yanına yaklaşmadı. Koruk şerbeti koruk suyu ile üzüm suyunun karışımından yapılmış. Şekerinin kendinden olduğunu söylediler. Sıcak havada buz gibi güzel gitti. Karadut suyunu ise genellikle konsantreden yapıyorlar. Bu nedenle tercih etmiyoruz. Çocukların yediği köfteler iri ve lezzetli idi. Bildiğimiz kasap köftesi. Hazır köftelerin soya karışımı lastik tadı yok. Gazel aşı yaprak sarmasının açık hali olarak tarif edilebilir. Güzel bir yemek. Sıcak servis yapılıyor. Bu da restauranttan son görüntüler.



Restaurant ile birlikte asfalt yol bitiyor. Patika bir dağ yolu var sonra. Lezzetli böğürtlenler yol boyunca. Cennet adeta. Ama bira şişeleri, kağıt tabaklar, siyah poşetler, sigara kutu ve izmaritleri ve daha birçok çöp ile katledilmiş bir cennet. Hani herkesin ağzında baksak bir vatan sevgisi ve koca koca sözlerle vatana ihanet sözcüğü var ya. İşte bu manzara aslında, bu manzara vatana ihanetin ta kendisi. Bizim toprağımız orası, bizim cennetimiz ve biz o toprağa, o vatana, o cennete ihanet ediyoruz. İş lafa gelince vatanı en çok biz severiz. Kimse bizden vatansever değildir. Sonra o vatanı çöp yığınına çevirir basar gideriz. Yazık vatanıma. Aşağıdaki resimler de çöplerden arındırılmış patika yolun resimleri.

Son olarak yol üzerinde köylü teyzelerden salatalık, elma aldık. Bir de üzüm pestili diye bir şey. Çocuklar şeker yiyeceklerine bu pestili yesinler dedik. Unla yapılmış ama şekeri üzümün şekeri. Bu da bir şeydir. Resmi aşağıda.


Güzel Tire’nin dağ yollarında biraz daha böğürtlen, biraz daha incir topladıktan sonraki durağımız Ödemiş’in Birgi köyü idi. Bir sonraki yazıda…

Hiç yorum yok: