15 Eylül 2011

Buddha ve Pung Chang Mağaraları ile James Bond ve Panyee Adaları

Phuket Adası’nda zamanı en verimli değerlendirme yollarından biri de çevredeki muhteşem yerlere giden turlara katılmak. Bu yazımda ve sonraki yazımda ayrı ayrı iştirak ettiğimiz iki turdan bahsedeceğim. Tongtae Sea Canoe isimli “Unseen In Thailand” turunda önce Buddha mağarasını ziyaret ettik, sonra bir yemek molası verdik ve ardından Tum Pung Chang mağarası, James Bond adası ile Panyee adasına gittik. 

Buddha Mağarası Tayland’ın Phang-Nga bölgesinde yer alan bir tapınak. Adından da anlaşılacağı üzere bir mağara içine kurulmuş. En büyük Buddha figürü yatan (reclining) Buddha. Yatan Buddha, Buddha’nın hayatının son evresini yani Nirvana’ya ermeden hemen önceki, ölmek üzere olan halini sembolize ediyormuş. Budizm’de insanların yaşam döngüsü içinde öldükten sonra yeniden doğduğuna inanılıyormuş. Ancak Nirvana’ya ulaşanlar bu yaşam döngüsünü kırıp, yeniden doğmuyormuş. Buddha Mağarası’nda da bu inanış sembolize edilmiş. 

Biraz mağaradan, Buddha heykellerinden, biraz kalkerli yapısıyla oluşan sarkıt ve dikitlerinden görüntüler vereyim sonrasında turun bu durağının en eğlenceli noktasına geçeyim.

Önce Buddha heykelleri.
Biraz da mağaradan görüntüler vereyim.
İşte en ilginç ve en eğlenceli anlar. Maymunları beslemek. Mağara etrafında irili ufaklı birçok maymun var ve onları bizlerin besleyebilmesi için de birçok muz satıcısı. Muzun kilosu 1 TL idi. Maymunlar oyunu çok seviyorlarmış, bu nedenle araba ile gelenlerin mağara yakınına park etmeleri tavsiye edilmiyor. Antenleri kırıp atmak, sevdikleri bir oyunmuş.


Buddha Mağarası sonrasında öğle yemeği arası verdik. Yemek güzel dekore edilmişti ama şekerli balık vardı menüde. Yine de yanında gelen şeyler sayesinde aç kalmadık en azından. Sıradaki durak ise bir başka mağara idi. Tum Pungchang mağarası. Bu mağara çok ama çok etkileyici, muhteşem bir durak oldu bizim için. Maalesef mağarada tek bir fotoğrafımız var, çünkü mağara içinde resim çekmek yasaklanmış. Damlayan sularla oluşan yapıların zarar görmesi engellenmek istenmiş.

Mağara çok uzun. Yaklaşık 4 km. sanırım. Ancak tamamı değil de bir kısmı ziyarete açık. Bir noktadan sonra mağara içi çok daralıyor. O nedenle ilerlenmesi tavsiye edilmiyor. Söylendiği kadarıyla mağara dağı bir uçtan diğer ucuna bölüyormuş. Araba ile diğer ucuna gitmek de mümkünmüş.

Mağaraya fil mağarası (Elephant Cave) da deniyor. Sarkıt ve dikitler birçok yuvarlak (file benzeyen) figürler oluşturmuş kayaların üzerinde. Mağaranın içinde bulunduğu dağ da dışarıdan büyük bir fil başına benziyor.

Mağaranın içinden su da akıyor. Akan suyun içinde yavru bir ıstakoz gördük. Demek ki; akan su deniz suyu. Yine küçük yarasalar gördük. Ama ilerleyen bir yazımda İğneada Dupnisa mağarasını anlatacağım ki; orada gördüğümüz yarasaların eline su dökemez. Ancak bu mağara ona göre çok büyüktü. İçinde bir miktar yürüyoruz, bir miktar botla gidiyoruz, bir miktar da bambu sallarıyla gidiyoruz. Mağara içinde resim çekmenin yasak olmasının yanı sıra doğal olarak aydınlatma da yapılmamış. Bu nedenle madencilerin maden ocaklarında kullandığı, başlarına taktıkları aydınlatmalı kasketlerden taktık. Önümüzü de öyle gördük. Tanıtım broşüründe olan resimler ile mağaradaki tek resmimizi vermekle yetineceğim. Ancak mutlaka ve mutlaka görülmesi gereken bir yer. Onca tur arasında bu turu tercih ettiğimiz için çok şanslı olduğumuzu söylemeliyim.

Tongtae Sea Canoe ile yaptığımız turda üçüncü durağımız James Bond adası idi. James Bond’un Altın Silahlı Adam isimli filmi bu adada çekilmiş. O nedenle de ada bu isimle tanınıyor. Adaya ulaşımı tur tarafından sağlanan tekne ile yaptık. Öyle bakir yerlerden geçiyordu ki; nereye bakacağımızı şaşırıyorduk. Güzel bir manzara idi. Aslında deniz üstünde bir yer olmasına karşın deniz içerilere kıvrımlar yaparak çok fazla sokulduğundan nehirde yolculuk yapıyormuş izlenimi veriyordu.
James Bond adasının güzel görüntülerini vereyim biraz. Broşürde adada yüzmenin de mümkün olduğunu görmüştük resimde, ancak gittiğimiz dönem itibarıyla yüzmeye elverişli değildi. Çok çamurlaşmıştı.
Turdaki son durağımız Panyee adası idi. Panyee adasında yaşayanların büyük bölümü Müslüman. Çok ama çok fakirler. Yerleşim yerlerini Muson yağmurları döneminde sürekli su bastığından tahta kalaslar üzerine yapmışlar yerleşim yerlerini. Halkı geçimini denizcilikten ve turizmden sağlıyor. Çiftlik yengeçleri ve ıstakozları var J Futbol evrensel bir dil. Küçük bir meblağ karşılığında çok sevimli bir maymunla da resim çektirdim.
Çok keyifli bir tur idi. Tayland tatilimizi mükemmel olarak hatırlamamızda bu turun payı çok büyük. Bir sonraki yazımda Phuket adası üzerinden katıldığımız bir diğer muhteşem turdan bahsedeceğim. Bu turda Khai adalarını paylaşacağım. 

4 Eylül 2011

Wat Chalong ve Big Buddha

Wat, Thai dilinde tapınak anlamına geliyor. Tayland’ın çok önemli bölümü Budist ve ibadetlerini bu tapınaklarda yerine getiriyorlar. Phuket adasının en ünlü tapınağı ise Wat Chalong. Chalong, festival anlamına geliyormuş. Phuket adasına gelip de bu tapınağı ziyaret edenler adayı görmemiş kabul ediliyorlar. Phuket’te ve genel olarak Tayland’da o kadar çok ibadethane gördük ki; bir noktadan sonra gördüğümüz Buda figürleri bize sıradan dahi gelmeye başladı. O nedenle bu yazı dizisinde mümkün olduğunca kendimi de boğmadan tapınaklardan izlenimler vermeye çalışacağım. 

Öncelikle buraların birer turistik mekan değil, ibadethane olduğunu belirtmeliyim. O nedenle buralar hakkında çok da fazla bilgi yok mekanlarda. Ya yanınızda ya da elinizde mutlaka kapsamlı bir rehber olmaksızın buralara ziyarete gitmemek lazım. Aksi takdirde gafil avlanıyor insan. 

1800’lü yılların başında inşa edilmeye başlanan ama asıl tamamlanma ve yenilenme çalışmaları ile 1876 yılında hizmete açıldığı söyleniyor Wat Chalong’un. Yani şunun şurasında 120-130 yıllık bir tarihi var ve turistler akın ediyor. Ülkemizin o kadar eskiye uzanan bir tarihi var ki; belirtilen yıllardaki yapılara burun kıvırsak yeridir. Milat öncesine uzanan tarihimiz var. Kullanmak lazım bunları tabi ki. Bunu söylerken sadece Tayland’ı kasdetmiyorum, Amsterdam ve Barcelona da yakın tarihli eserlerine rağmen turist akınına uğradığına şahit olduğumuz yerler. 

Wat Chalong’un Phuket ve Tayland tarihinde özel de bir yeri varmış. Tayland halkının gizli Çin topluluğu olan Ang-Yee’lerle savaşına şahitlik etmiş bir mekan. Çinli kalay madencileri olan Ang-Yee’ler adaya geniş çaplı bir göç başlattıktan sonra isyan çıkarmışlar. Çıkan isyan halkı nasıl davranacağı konusunda tedirgin etmiş. Halkın bir kısmı bölgede kalıp isyancılara karşı savaşmak, bir kısmı ise kaçmak gerektiğini düşünüyormuş. Fikrine danışmak için tapınağın başrahibi Luang Po Chaem’e gitmişler. Yüksek mertebeli bir monk olan başrahip, “ben uzun yıllardır buradayım ve hiçbir yere gitmiyorum.” diye kendi fikrini beyan edince, halk da kalıp direnmeye karar vermiş ve uzun mücadeleler sonrasında isyan bastırılmış, savaş kazanılmış. Rivayete göre monk niteliği gereği savaşmasa da halkı Çin saldırılarına karşı bilinçlendirerek savaşın kazanılmasında önemli bir rol oynamış. 

Tapınak birden fazla binadan oluşuyor. Bunlardan en büyük olanında ibadet edenlerden birkaçını izleme imkanı bulduk. Buda’dan taleplerde bulunuyorlardı. Resimdeki kadın duasını ettikten sonra elindeki çubukları yere bırakıyor ve bu çubukların yere düşüş şekline göre dileğine ilişkin bir cevap almış oluyordu. 
Tapınağın duvarlarında Buda’nın hayatının resmedildiğini gördük. Ben bu resim dizisinden bir kısmını bir fotoroman edası ile verip gerisini orayı ziyaret edenlere bırakıyorum. Bir not olarak aktarayım, olayların anlatımı kendi anladıklarımdır, ibadethanede bir açıklama olmadığı için çıkarsama yapmaktan ve Buda’nın hayatına ilişkin okuduklarımı resimlerle ilişkilendirmekten öte gidemedim maalesef. 

Buda, buda olmadan önceki adıyla Siddhartha, babasının kraliyet sarayından acı ve çile dolu yaşama son verebilme ve gerçek hayatı görebilme amacıyla ayrılacağını etrafındakilere bildirir. 

Ormanda upuzun saçlarını keserek buda olma yolunda ilk adımını atar. 
Bir keşişten meditasyon yöntemi ile acılara son vermenin mümkün olduğu yönünde nasihat alır.
Köylüler kendisine pirinç ve su getirirler (Bu efsaneden yola çıkarak olsa gerek her Budist’in kapısının önünde Buda için su ve yemek bırakıldığını gördük Tayland’ın farklı farklı yerlerinde.). 
Acıyı dindirme amacıyla çıktığı yolda kendisini destekleyenler arttıkça, düşmanları da çoğalır. Bunların saldırılarına karşı kendisini uzun saçlı kadın savaşçısı korur. (Uzun saçın güç timsali olması Yunan mitolojisinde uzun saçlarından gücünü alan Samson ile kendisini gösterirken, Budizm’de uzun saçlı kadın savaşçıda vücut bulmuş anlaşılan.) 
Hikayenin kalanı tapınaktan takip edilmeli diyerek blogda son buluyor. 

Resimler tapınağın tek katında değil. Etkileyici resimlere bakarken bir yandan Buda heykellerini incelersiniz ve kendinizi üst katta ve katlarda bulursunuz. En üst kata gelindiğinde Buda’nın hayatının son bulduğunu anlıyoruz. Buda bir nilüfer (lotus) çiçeğine dönüşerek dünyaya gözlerini yumuyor. 
Ejder figürleri yine kendisine yer bulmuştu tapınakta.
Tapınağın üst katlarından bahçe düzeni çok güzel görünüyordu. 
Aşağıdaki resimdeki fırın Wat Chalong’a özgü bir yapı. Diğer tapınaklarda böyle bir yapı yokmuş. Buda’ya dua edip de duası kabul olanlar bu fırında çıra yakarmış.

Tapınaklardan görüntüler ile Wat Chalong’u bitiriyorum. 



Son olarak bir kaç tane de Buda fotoğrafı vereyim.


Phuket adasında görülmesi gereken bir diğer tapınak da Büyük Buda (Big Buddha) Tapınağı. Yeri çok sapa olduğu için gidemedik ama fotoğrafladık. Phuket’teki tepelerden birinin üstüne devasa bir Buda inşa edilmiş. 
Oldukça yeni bir yapı. Üzerinden Chalong ile Kata plajı tamamen görünüyormuş. Görüş-manzara noktası (view point) olarak ifade ediliyor. 

Bir sonraki yazımda Phuket üzerinden yaptığımız turlardan James Bond Adası turuna yer vereceğim.