18 Ekim 2012

Büyükdere Balıkçısı

Daha önce Kireçburnu-Büyükdere yazımda da değinmiştim Büyükdere Balıkçısı'na. Denetim için tekrar geldiğimde balık sezonunun da açılmış olduğunu dikkate alarak tekrar gittim. Bu kez palamut yedim.
 

Normalde palamutu pek sevmem ama doğru pişirildiğinde çok lezzetli olabiliyor. O tadı sadece bir kez Amasra'da almıştım, yeniden alamam diyordum ama şansımı denedim ve gerçekten beğendim. Fileto ızgarasını yedim, iyi pişmişti, ne kurumuştu balık ne çiğ kalmıştı, eti suluydu ve lezzetliydi. Lokantanın çalışanı palamuta alternatif olarak sarıkanat önerdi ama palamutun tam sezonu olduğunu, en fazla bir 15 gün daha palamut yiyebileceğimi, sonra sezonunun biteceğini, balığın yeterince yağlandığını, sarıkanatı ise daha uzunca bir süre yiyebileceğimi söyledi. Ben de itibar ettim ve iyi etmişim diyorum kendime. Balıktan önce bir de balık çorbası içtim. Malzeme açısından boldu ama tadını pek beğenmedim. Çok derinden fazla pişmiş hissi veriyordu, sıcak tutmak için uzun süre ocakta bekletilmiş gibi.
 
Çorba, su ve balığa toplamda 15 TL ödedim. Daha önce gittiğimde de çok cazipti fiyatları. Tavsiye ederim beklentileri yükseltmeden, doğru balık seçimleri yapılması koşuluyla.

14 Ekim 2012

İzmir'e Dair

2011 yılı içinde yazdığım ancak bloga ancak aktarabildiğim İzmir yazısı... Karşıyaka galibiyetimizin üzerine çok güzel gitti.  
 
İzmir, Adana ve Antalya dışında sevgi beslediğim bir diğer şehir. Türkiye'nin aydınlık yüzü bence.
Saat 21.30'da koşmaya çıkıyorum, ortalık cıvıl cıvıl, kimse kimseyi ötekileştirmemiş, herkes kendi dünyasında ama aynı dünyada yaşayıp gidiyor. Kordon boyunda atlı polislere rastlıyorsunuz. bir Avrupa şehrindeymiş izlenimi veriyor. Polislerden pek hazzetmesem de özellikle görkemli atlar çocukların ilgisini çekiyor.

 
Otobüslerinde engelli vatandaşlarımız için özel katlanır platformlar var.


Konu otobüsten açılmışken, bizim başkent Ankaramızda olduğu gibi saat 12yi geçince taksiye verecek paran yoksa işkenceya, sokakta kalmaya mahkumsun anlayışı yok İzmir'de. Her saat başı otobüs var. Hatta İzmirliler şikayetçi neden yarım saatte bir değil diye.
 
Her yerde aşılanmış sokak hayvanları var. Bunlar insanların arasında gölge buldukları yerlerde devrilip yatıyorlar. Birçok kuytu yerde bunların içmeleri için su ve yem bırakıldığını görebiliyorsunuz. Kuyruklarını kıstırmamışlar, onlar bizlerden korkmuyor, biz de onlardan korkmuyoruz.
 
Bir yol soruyorsunuz, en güler yüzle detaylı tarifi vermeye özen gösteriyorlar.
 
İzmirli kitap okuyor. Gazete okuyor.
 
Sonra son zamanlarda her yerde Fenerbahçe formaları türemiş. Muhalif bir kent İzmir. Fenerbahçe kulübünün içinde bulunduğu hukuki sürecin farklı hesaplaşmalardan kaynaklandığını düşünüyorlar. Bu nedenle Fenerbahçe'yi destekleyenler daha fazla forma almaya ve onları giymeye başlarken, Fenerbahçe'ye karşı nötr olanların da Fenerbahçeliliğe kaymaya başladığını görüyoruz. Gerçi üç büyükleri desteklemek benim mantığıma aykırı ama gözlem de bu şekilde, belirtmesem olmaz.

Midyeler oldukça lezzetli ve görece çok çok ucuz. Resimdeki poşeti 5 TL'ye almıştım yanlış hatırlamıyorsam. Dikkatli bakıldığında iki poşeti bitmiş halde görebiliriz.
 
Zeytinyağlılardan bahsetmesem olmaz. İzmir'e gidince Ege'nin geniş zeytinyağlı menülerinden tatmasak olmaz. Konak Pier'in hemen karşısında Tarihi Girit Lokantası var. Mutlaka gidilmeli. Kime sorsanız bilinir.

Bir denetim için gitmiş olduğumdan İzmir'e çok uzun gezemedim. Kendi hafta sonum dahi olmadı, lakin hasret giderdim. Yazacak şeyler çok ama başka bir İzmir yazısına artık. Söyleyeceğim son şey, bu keşmekeş içindeki havaalanı İzmir'e yakışmıyor.