18 Temmuz 2011

Bangla Road

Bangla Road Phuket adasının en hareketli eğlence merkezi. Sabahın ilk ışıklarına kadar canlılığından hiçbir şey yitirmeyen kısacık bir cadde ve aslında çevresi. Herkes seks turizminin Phuket adasındaki merkezi dese de nereden baktığımıza göre değişiyor. Seks turizmi Tayland'a yayılmış ve Phuket'te de Bangla Road üzerinde birçok cinsel obje ile karşılaşmak mümkün. Biz bu görüntülere açıkçası acıdık. Zira Tayland'da seks sektörü kadar masaj sektörü de yaygın malumunuz. İşin kötü yanı sektörün işçileri ortak. Öğle saatlerinde masaj ile çalışmaya başlayan kızcağızlar (kaldı ki; birçok müşterinin seks talepleri ile karşılaşıyor ve tatmin etmek mesainin bir parçası olmuş neredeyse.) gece 12'ye kadar çalıştıktan sonra ise seks mesaisi alenen başlıyor. Yaşlı başlı adamların yanında 17-18 belki de daha küçük yaşlardaki Taylandlı kızlar. Duygunun para ile satın alındığını görüyoruz. Hayat şartlarının bu kadar kötü olması, geçim sıkıntısının bu kadar yoğun yaşanması, ücretlerin düşüklüğü serbesti ile birleşince cinsel turizm geçim kaynağı oluyor. Öte yandan çok iğrenç manzaralarla da karşılaştığımız oldu. İşte seks turizmi açısından bizi en fazla rahatsız neden belki de o manzaraydı. Genç bir kızı oturtmuşlar bir platformun üstüne, kız yarı çıplak. İşte bazı hedef noktaları var kızın etrafında, oralar nişan alınıyor ve hedef tutturulduğunda platform açılıyor ve kız içi su dolu havuza düşüyor. Çok kötü bir manzaraydı. Bir de aynı iğrenç manzaraların yaşandığı Ping Pong şovlar var. İçeriğini tahmin ettik ve girmedik elbette. Kim bilir girseydik çok iğrenç duygularla dönerdik Phuket'ten. Tabloyu değiştirelim amaç eğlenmek, müzik dinlemek, bir şeyler yemek içmek, ne bileyim sokak satıcılarını gözlemlemek, hediyelik eşya almak, masaj yaptırmak ise hepsi Bangla Road'da.

Masaj ile başlayayım anlatacaklarıma. Böyle yan yana birçok masaj dükkanı var Bangla Yolu'nda. Her dükkanın personeli farklı tip kıyafetler giyerek ayrılıyorlar birbirlerinden.
Masaj çok ucuz. Yarım saat boyunca ayak masajı 10 TL civarında idi. Bir defa ayak masajı deyip geçmemek lazım. Çok zormuş hakikaten. Yarım saat boyunca durmadan ayaklar bilekler ovuşturuluyor. Güç ister hakikaten. Zor zanaatmiş. Ancak gün boyu yürüyüp yeni yerler keşfediyorsun, ayaklarına kara sular iniyor, adım atacak takatin kalmıyor. Gidip bir ayak masajı yaptırıyorsun, sonra vur yine kendini yollara. Sanki hücrelerin yenileniyor.
Genel olarak Tayland'da ve dolayısıyla da Phuket'te mutfak kültürü gelişmemiş. Tayland'da sadece turistler değil, yerel halk da sokak satıcılarından yiyorlar yemeklerini. Oralarda böcek falan yapıldığına biz denk gelmedik, onca yer gezmemize rağmen ama denilen odur ki; o da varmış. Temizlik zaten hak getire. Ben söz konusu boğaz olunca çok titiz bir adam değildir ama eşim titizdir. Tayland'a gitmemiz beni Türkiye'deki yemekler açısından söz sahibi yaptı. Eşim bizim diyarlardan bir lokantayı veya yemeği beğenmediğinde cevap hazır: Sen Tayland görmüş insansın. :)

Ancak öyle ağır geliyor ki; bir noktadan sonra kokular, bazı tezgahların önünden geçemez oluyoruz. Özellikle domuz yağının ağırlaşmış kokusu midemizi kaldırıyor. Renkli tezgahlardan kareler vereyim biraz da...
Bangla'da müzik, Bangla'da eğlence, Bangla'da onca tempoya karşı yorulduğunu hissetmeme. Renkli bir tatil.
:) Güzel bir görüntüyle son verdik Bangla yazısına. Bir sonraki yazımda Phuket'in halk pazarına, fil üzerinde kısa bir yürüyüşe ve yağmur ormanlarının içindeki bir şelaleye değineceğim.

15 Temmuz 2011

Phuket Adası-Genel Bilgiler

Bangkok'tan AirAsia ile Phuket adasına uçtuk. AirAsia çok ekonomik bir havayolu. Üstelik de konforlu. Ancak ucuz bir havayolu olduğundan her şeyi para ile ölçüyorlar. Valizinizin ağırlığı, sigortanız vs. Uçak içi ikramlar ücretli. Bir de American Express Card ile bilet daha ucuza alınabiliyordu sanırım.

Uçak Phuket'e yaklaştıkça deniz ve adalar muhteşem güzelliği ile altımızda kalıyordu. Bu adalardan biri de Phi Phi adası imiş. Ama onlarcasının içinde hangisi olduğunu seçmem mümkün değildi zaten.
Biz Phuket adasında Club Bamboo Boutique Hotel'de kaldık. Otel biraz yokuşta bir yerde ama oldukça güzel dekore edilmiş ve az sorun yaşadık orada. İnsanlar da sorun olduğu zaman çözmek için gayret ettiler. Her yarım saatte bir Patong Beach merkezine servisleri var. Ama zaten merkeze yakın olduğu için pek gerek duymadık servisi kullanmaya. Arada gez gez yorulduğumuzda cazip oluyordu o ayrı. Tavsiye edeceğim otellerden biri Bamboo.

Phuket adasında birçok plaj ve çevresinde yerleşimler var. Biz bunlardan Patong Beach'i tercih ettik. İnternetten kurcaladığımızda cinsel turizmin en hareketli yeri deniyordu Patong için. Doğru. Ancak rahatsız edici gelmedi bize. Bangla Road hakkında yazarken daha fazla ayrıntı vereceğim konuyla ilgili olarak. Ancak şu kadarını belirtmekle yetineyim, evet cinsel ilişki serbestisi bir geçim kaynağı olmuş Phuket'te ama insanlara saygı duymayı da öğrenmişler. Biraz rahat olmak yeterli, gözlem yaparken keyif almak için. Ben diyorum ki; iyi ki Patong Beach'i tercih etmişiz.

Patong Beach demişken hemen sahilinden resimler de vereyim. Çok güzel bir kumsalı var. Sezon başlarında ise tehlikeli olabiliyormuş. Ne de olsa okyanus kıyısı buralar. İç denizlere benzemez. Zayıf görünen dalgalar adamı alıp götürebiliyormuş. Ama o zamanlarda zaten kırmızı flama oluyormuş deniz kenarında ve girmek yasaklanıyormuş. Biz Phuket'te hiç denize girmedik. Çünkü bu güzel tatil beldesini konaklama ve akşam yemeği, gece barları için tercih ettik. Gündüzleri ise amacımız buradan düzenlenen turlara iştirak ederek muhteşem güzellikteki yerleri ziyaret etmekti. Bu turlar da ayrı bir yazı konusu olacak. Patong Beach böyle bir yer.

Phuket turizm açısından adını çok duyurmuş bir yer olmakla birlikte henüz bozulmamış. Bizi oraya hayran bırakan yönlerinden biri de buydu zaten. İnsanları fakir ama mutlu. Yüzlerinden gülücük eksik olmuyor. Aslında Doğu Asya halklarının çoğunda var bu sanırım. Aynı tespiti Çinliler için de yapmıştım. Yaşam standartlarını daha kolay ifade edeceğimi düşündüğüm iki resmi paylaşacağım, biri bir benzinlik, diğer elektrik telleri. Hemen belirteyim ülkemizdeki gibi benzinlikler de var Phuket'te.
Phuket'teki ilk günümüzde şöyle bir ortalığı kolaçan edelim demiştik. Masaj sektörünün çok yaygın olduğunu biliyorduk da sahil kenarında yapıldığını da düşünmemiştik doğrusu. Masaj ile ilgili diğer notlarım Bangla Road yazısında olacak. Bir de sahil kenarında sokak satıcısı gördük. İlginç şeyler satıyor. Haşlanmış yumurta, muz cipsi, kurutulmuş balık vs. Tezgahı da ilginçti.
Havası nemli Phuket'in. Hatta öyle bir nem bastırıyor ki arada (bizim gittiğimizde nadiren oldu) bunalıyor insan. İşte o nemli sıcakta soğuk bir şeyler içmek istiyorsunuz. Gidin kola neyin alın. Buzlu simsiyah bir içecek var. Phuket'e gittiğimiz ilk günde karşılaşsam belki denerdim ama sonraki günlerde o kadar değişik yemek gördüm ve bir kısmını tattım ki; benim bile sınırlarım zorlandı. Belki de güzel bir içecekten oldum. Ama içenlerin dilinin ağzının dişlerinin siyah olduğunu gördüm. Çok hoş bir görünüm arz etmiyordu.
Yazının finalini balık yemeği ile yapacağım ancak öncesinde eski Phuket şehri hakkında bilgi vereyim. Old Phuket Town olarak geçiyor rehber kitaplarda. Ben Phuket'e gelmeden önce internetten çok araştırdım. Dedim bir araba kiralarız, ters yönden aksa da trafik alışırız, gideriz. Ama dedik ne olur ne olmaz. İyi ki de öyle demişiz. Google maps üzerinden Phuket'in tüm yollarını gösteren çıktılar aldım ama işi gerçeğe dönüştürmek zormuş. Adada araba kiralanmasını kesinlikle tavsiye etmiyorum. Phuket şehir merkezinde Portekiz mimarisinden örnekler taşıyan Sino Portoguese House ve evler var. Öyle çok matah yerler değil. Görülecek çok fazla yer de yok merkezde. Ya da biz keşfedemedik. Portekiz mimarisinin örnekleri ile bitireyim ada merkezini.
Yemek faslına gelelim. Okyanus kenarında tatil yapıyoruz. Tutup sebze yiyecek değilim. Aklımda fikrimde balık ve diğer deniz ürünlerini yemek var. Çevrede birçok balık restoranı var. Ben balık tutabilen bir insan olsam da canlı hayvanların olduğu yerden bir hayvan seçip onu yemek olarak sipariş veremem. O nedenle canlı hayvanların sergilendiği yerleri değil, ölülerinin sergilendiği yerleri tercih ettik. Yengeçleri, ıstakozları canlı canlı bağlamışlar, leğenlere atmışlar, biraz su koymuşlar, gelen giden seçiyor. Bize uymadı.
Canlı olmayan deniz ürünlerinin sergilendiği yerlerde de çeşit ziyadesiyle boldu. Ben red snapper'ı (kırmızı kırlangıç balığı olarak çeviriyorum) tercih ettim. Ayrıca iki tane de karides yedim. Yalnız bunlara bizdeki jumbo karides demek bile az olur, dev karidesler. Ancak buranın kültüründe tuz yok. Her şey tuzsuz geliyor. O nedenle ayrıca tuz istemekte fayda var. Bir de yemekleri sakın soslu istemeyin. En güzel yemek dahi şekerli sosla damak tadımıza aykırı hale gelebiliyor. O nedenle kurtuluş reçetesi "no sos, (Allah'tan aynı tercüme ediliyor sauce ve sos), only barbekü (aynı şey barbeque için de geçerli)" cümlesini kurmak. Ben garanti olsun diye en az 4 kez tekrarladım aynı cümleyi.
Yemeği yedik, tropik meyve cennetinden istifade etme zamanı geldi. Adını, sanını, şeklini bilmediğimiz bir sürü meyve var burada. Her şeyin olduğu gibi bunlar da ülkemiz fiyat düzeyine göre inanılmaz ucuz ve lezzetli. Kıstasımız ülkemizde de var olan muz olabilir. Muzun yaklaşık 1,5 kilosu 1 TL civarında. Varın gerisini siz düşünün. Buraya gelip de bu meyvelerden bıkana dek yemeyen eksik döner. Her yerde böyle manavlar var. Zaten ucuz ama biraz daha iç bölgelere gittiğinizde bunların çok çok daha ucuz olduğunu görebiliyorsunuz. Bize ucuz gelen fiyatların aslında pahalı olduğunu fark ediyoruz. Bu da gelir düzeyinin ve turizmin fiyatlara etkisinin göstergesi olarak nitelendirilebilir.
Bir sonraki yazımda Phuket adasının ve Patong Beach'in gece hayatının merkezi Bangla Road hakkındaki gözlemlerimi paylaşacağım.

10 Temmuz 2011

Bangkok Hakkında Aklıma Gelenler-2

Tayland'da nüfusun önemli bölümü Budist. Böyle olunca da birçok yerde Budist din adamı yani Monk görebiliyorsunuz. Ben bu Monkları böyle tapınaklarına kapanmış, dünyadan bihaber kendilerini sadece dinlerine adamış insanlar olarak düşünürdüm. Oysa alışveriş yaparken, hatta pazarlık yaparken görebiliyoruz Monkları. Kimisi boynuna fotoğraf makinesini asmış geziyor tozuyor. Hayatın her yerindeler yani. Ama iyi eğitimliler. İngilizceyi oldukça iyi konuşuyorlar. Çok yardımseverler. Öğrendikten sonra nasıl olduklarını bir şey soracak olsak birine Monk olması öncelikli tercih sebebi oluyordu.
Bangkok'ta çokça ışıklandırılmış geniş caddeler var, ortalarında anıtlar. Demokrasi anıtı onlardan biri.
Sokakta yürürken bir sürü satıcıya denk gelmek mümkün. Aradığımız birçok şeyi buralardan temin edebiliyoruz. Hatta hediyelik için de çok farklı şeyler bulunabiliyor.
İlginç görüntüler de karşımıza çıkmıyor değil.
Trafik berbat ötesi. Kornaların, sıkışıklığın haddi hesabı yok. Yollar da karmakarışık. Bangkok'un en yüksek oteli Baiyoke Sky Hotel'in teras katından tüm Bangkok'a bakma imkanımız var. Ankara'daki Atakule'den daha yüksek. Trafiğin keşmekeş olduğunu kanıtlayabilirim.
Oldukça da lüks bir tesis ama bir kokteyl ve gözetleme imkanı çok makul bir fiyata. Bu arada içtiklerime bir ekleme yapayım Blue Hawai. Malibu, Bakardi, Rom ve Blue Curacau denilen bir şeyin karışımından oluşan güzel bir kokteyl. Bir Demirsporlu olarak tercihim maviden yana. Çok da güzeldi tadı.
Böyle bir atmosferde ve lüsk bir tesiste herhangi bir alkollü alkolsüz içeceği Türkiye'de fahiş fiyatlara içebilecekken burada çok uygun bir fiyata içmek mümkün. Ha bu arada içtiklerime bir ekleme daha yapayım. Bloody Mary. Berbattı. Domates suyu ile alkollü kokteyl mi olur? Olmaz ama sadece isimden seçme yaparsanız, içerik sormazsanız, bu kötü deneyim aklınıza kazınır ve bir gün gelir bloga yazıverirsiniz.

Geniş caddelerine rağmen, trafik sorunu kötü demiştim. Bunu toplu taşıma ile çözelim derken üst üste üç kat metro yapmışlar, bunu da yerin altına değil, üstüne yapmışlar, şehrin içine etmişler.
Bir de inanılmaz bir inşaatlaşma var. Gürültüden geçilmiyor. İşgücü ucuz olunca adamlar doldurmuşlar işçileri inşaatlara. Bangkok bu yönüyle bıktırıyor insanı.

Sonraki yazılarımda Bangkok'un keşmekeşinden uzaklaşarak Phuket ve Phi Phi adalarının büyüleyici güzelliklerine uzanacağım. Sonra tekrar Bangkok'a dönüp gezilebilecek yerleri hakkında bilgiler vereceğim.

7 Temmuz 2011

Bangkok Hakkında Aklıma Gelenler-1

Bangkok'ta BobaeTower'da kaldık. Prince Palace Hotel'de. Otel fena değil ama tarif edemiyorsunuz. Zaten neredeyse kimse İngilizce bilmiyor. Bildiklerini düşünenler de dil yapılarının farklılığından dolayı İngilizce kelimeleri çok farklı söyleyip, çok farklı algılıyorlar. Prince Palace diyebilmek için taksiciye göbeğimiz çatlıyordu. Taksiciler pin pa, plin pa, prin pla, diye anlamadıklarını ifade edip durdular. Harita bile çoğu zaman fayda etmiyordu. Her neyse Otel Golden Mount'tan böyle görünüyordu.
Otelin en önemli avantajı zengin kahvaltı seçeneği sunması idi. Gerçi Asya mutfağı ağırlıktaydı ama hiçbir şey bulamamaktan iyidir. Ben geniş mideli biri olmama rağmen yer yer zorlandığım anlar oldu Tayland'da. Beni bile aşan anlar yaşadım. Otelin girişindeki görevliler tam Allahlıklar. Yazmadan edemeyeceğim. Kendi taksicileri var. Çağırın diyoruz, diyor sizi ben götüreyim şehir merkezine 25 TL'ye. Ben diyorum taksimetreyi aç gidelim. O halde yok diyor. Tamam taksi çağır diyorum, yok diyor. Neyse ki; otel merkezi yerde. Her istediğimiz anda taksi bulabiliyoruz. Bir tanesine binip merkeze 5 TL'ye gidebiliyoruz. Hatta çoğu zaman daha ucuza. Genelde az bozulmuş insanlar Taylandlılar. Ama işte otel görevlilerinin ta içine kadar işlemiş kapitalizmin sömürü yönü. Onlara bulaşmamak lazım.

Taylandlılar krallarını seviyorlar, ya da sevmiyorlarsa da hiç çaktırmıyorlar. Birçok yerde krallarının resimleri asılı.
Devlet baskısı ile asılmış olduğunu sanmıyorum. Ülke genel olarak diktatörlükle yönetiliyormuş gibi bir hava vermedi bize. Hatta en salaş yerlerinde dahi gecenin bir yarısında rahat rahat geziyorduk da en ufak bir korku hissetmiyorduk. İstanbul'da sıkıyorsa Beyoğlu'nun arka sokaklarında rahatça yürüyün. O açıdan Bangkok güzeldi.

Gündüzleri bir yeri gezmek istediğinizde ne kadar merkezi bir yerde olursanız olun bir sürü tuk tuk şoförünün tacizine uğruyorsunuz. Ama ısrarları dışında rahatsız edici değil. Bizi gezdirmek ve para kazanmak istiyorlar hepsi bu. Tayland'da ilginç bir uygulama var. Diyor ki; tuk tukçular sizi çok ucuza hatta bedavaya gezdiririm ama siz de benim götüreceğim üç alışveriş merkezine gideceksiniz. Alış veriş yapmak zorunda değilsiniz ama zorla getirildiğinizi patronlara hissettirmeyin. Bunlara her getirdikleri müşteri için -alışveriş yapsınlar yapmasınlar- benzin kuponu veriyorlarmış. Böylece ulaşımları bedavaya geliyor bir nevi. Bu arada benzin de ülkemizdeki fiyatın yarısı ile üçte biri arasında bir yerde. Tuk tukçuların genel taktiği, "only for today", yani turistik bir yer adı söylüyorlar, oranın normalde kapalı olduğunu ama bugün bir organizasyon vs. bir şey olduğu için bugüne mahsus açık olduğunu belirtiyorlar. Böylece siz de şanslı olduğunuzu düşünüp atlıyorsunuz tuk tuka. Biz de bir kere düştük, ertesi gün ayıkmıştık daha da düşmedik. Israrlardan kurtulmanın yolu da "already" kelimesi. Size İngilizce burayı gördünüz mü, diye soruyorlar, İngilizce olarak nasıl cevap verirseniz verin, anlamıyorlar, ama "already" kelimesini anlıyorlar. Cümleye gerek yok, oraya zaten gittim manasında "already" derseniz yeni yerler soracaklar. Hepsine already diyen kurtulur.

Tuk tuklar ucuz. Taksiler ucuz. Ama daha ucuz bir ulaşım yolu daha var ki; o da nehir üzerinden ulaşım. Nehir aşırı pis. Nehir boyunda bir sürü varoş yerleşim var. Zaten insanlar çok fakir. O nedenle iş güçleri adeta sömürülüyor. Çok zor şartlar altında yaşıyorlar. O nehirden üstümüze su sıçramasını istemezdim. Sıçanların doğal yaşam alanı. Her zaman doğanın içinde yaşamak da güzel değil yani.
Tekneler duraklara yanaşıyor. Teknelerin kenarına çuval bezinden brandalar koymuşlar. Birer makaralı ipe bağlı. Tekne durağa yanaşana kadar kenardaki biri brandaya bağlı ipi tutuyor, durağa yanaşınca ipi salıyor, hoop branda iniyor, yolcular biniyor, biri brandanın ipini çekiyor, böylece nehir suları yolculara sıçramıyor.
Bir sonraki yazımda Bangkok hakkında izlenimlere devam edeceğim...