13 Eylül 2017

Frankfurt Am Main - Frankfurt Tarih Müzesi - 2

Frankfurt Tarih müzesinin ikinci bölümünde Frankfurt ve çevresinde sergilenen tablolara yer veriliyor. Görseller ile güzel hale getirmişler. Daha önce de belirttiğim gibi, görsel malzemeler artık müzeciliğin önemli bir parçası haline geldi.

Bu resimlerden biri Johann Friedrich Morgenstern'in 1821'de yaptığı yağlıboya tablo. İncil'de yer alan Hiob (Job) isimli birinin öyküsünü anlatıyor. İnternetten gördüğüm kadarı ile Hz. Eyüp'ten bahsediliyor bu bölümde. Yine internet kaynaklarına göre Allah, kulu Hz. Eyüp'ten çok memnun ve onun kusursuz olduğunu söylüyor şeytana. Şeytan da Hz. Eyüp'ün bolluk içinde yaşadığını, bolluğu elinden alınırsa yine kusursuz olmayacağını söylüyor ve bir sınava tabi tutuluyor Hz. Eyüp bunun üzerine. Bu sınavı başarı ile veren Hz. Eyüp ikinci bir sınava daha tabi tutuluyor. Bu kez de şeytan Hz. Eyüp'ün vücudunda yaralar çıkarıyor. Buna isyan etmesini bekliyor. Hz. Eyüp kısaca bu sınavdan da başarı ile çıkıyor. Tabloda ise Hz. Eyüp'ün evinin ve koyunlarının yandığı, eşinin onunla her şeye rağmen Allah'a inandığı için alay ettiği hususları ön planda Hz. Eyüp'ü eşi yıkarken resmedilmiş.

Bir diğer göz alıcı tabloyu ise aşağıda paylaşıyorum. Tablonun 1504 yılında resmedildiği düşünülüyor. Tablonun sol ve sağ kanatlarında Hz. Meryem'in doğum ve ölümü resmedilmiş. Resmin ana temasında ise dört kutsal rahibe resmedilmiş.


Üçüncü tablo da oldukça görkemli. 1630'lu yıllarda yapılmış eser. Son yargılama adını taşıyan eserde "ölümün dirilişi ve günahların cezalandırılması" anlatılıyormuş.


Tablolara yer verdikten sonra tabloların bulunduğu kesimi müzenin ara bir bölümüne bağlayan koridordan geçiyoruz.


Koridor sonrasında 1200'lü yıllarda inşa edilen, krallara ve imparatorlara residans olarak hizmet veren Knobloch ailesinin evinden kalıntılar sergileniyor. Kanalizasyon hattı, kralın tacı,mutfak, mutfak gereçleri bu bölümde sergilenen ilgi çekici eserler arasında yer alıyor.



Yavaş yavaş Frankfurt tarihine girmeye başladığımızı hissettiriyor bu bölümler bize. Bir sonraki bölüme geçmeden önce müzedeki birkaç görseli daha paylaşacağım. Knobloch ailesinin evinin maketi ve maket önündeki gözlükler. Bu gözlüklerden bakıldığında o dönemde odalarda neler olduğunu tasvir eden resimlerle karşılaşılıyor.


Bir sonraki bölümde (belki de ben yanlış sıra ile gezmişimdir, belki de bir sıralama tutturamamışlardır) birden İkinci Dünya Savaşı sonrasına geçiyoruz. Görünen o ki; o dönemde Almanya ağırlıklı olarak Avrupa'ya işçi olarak gelen yabancılar ve özellikle Türkler müzelere önemli bir ilham kaynağı olmuş.

Sefil bir şekilde, güvencesiz, üç kuruşa çalışarak, küçücük odalarda 5'er 10'ar kişi kalarak bugün bir kesimimizin gurbetçi diye küçümsediği Türkler ve diğer göçmenler inşa etmişler Avrupa'yı yeniden. Şimdi Avrupa'nın onlara bakışı nasıldır bilemiyorum ama aldıkları nefeste katkısı var vatandaşlarımızın. Avrupalıyı patron sınıfında yetiştirirken Türk'ü işçi olarak kullanmışlar. Ne var ki; bu yapı artık ister istemez değişiyor. Başka bir yazıda ele alacağım ama Türkler de artık fazlası ile patron olmaya başlıyorlar.

Her neyse müzeye tekrar dönecek olursam, burada yabancıların yaşadığı sıkıntıların hem görsel malzeme yapılması hem de paylaşılması anlamlı. Olumlu bir şey olduğunu da değerlendiriyorum. İşte böyle bir Türk odası canlandırılmış müzede.



Ayrıca dönemin gazete haberlerine yer verilmiş. Gazetelerde yabancıların vahim yaşam koşullarından bahsediliyor. Türklere özel bir yer verilmiş haliyle.




Bu resimlerle bu yazıyı noktalıyorum. Bir sonraki yazımda İkinci Dünya Savaşı'nda yok olan Frankfurt'un acı modellerini ortaya koyacağım. En vurucu kısmı en sona saklıyorum kısaca.

Hiç yorum yok: