Özellikle bir uzakdoğu ülkesine gidileceği hususu dile getirildiği zaman herkeste aynı soru işareti uyanır: İyi de orada ne yiyeceksiniz? En azından Pekin'e giderken bu kaygı bizde de vardı. Ama bir önceki yazıda da belirttiğim gibi adım başı McDonalds ve Burger King bulunması aç kalacağımız yönündeki kaygılarımızı azaltmıştı. Gerçi ben çok da kaygılı değildim. Aksine meraklıydım. Her şeyi yiyebilme, en azından tadabilme kapasitesine sahip olarak düşündüğüm şahsımın acaba bir sınırı var mıydı? Varmış, benim de bir sınırım varmış.
Çin'e ayak bastık, otelimize yerleştik, dinlendik ve kahvaltı saati geldi. Otelin Amerikan tipi kahvaltı da sunması bizim için avantajdı. O nedenle pasta börek vs. bulabildik. Süt birkaç çeşitti. Yağlılık durumuna göre ayrılıyordu. En iyisi tam yağlı olanıydı ama onun dahi tadı oldukça kötüydü. Sanırım inek sütü değildi. Ya da orada inekler böyle süt veriyordu.
Doyma garantisini aldıktan sonra kendime acayip şeylerden oluşan bir kahvaltı menüsü de hazırladım. Bazı bitkiler var, kaynar suda haşlanıyor ve sulu bir şekilde bir kasede ikram ediliyor. Sonra aynı şekilde makarnamsı şeyler de var. Kaynar su ile sunuluyor. Hepsinden tattım. Birer kaşık. Çok güzeldi!!! Dedim bu güzelliği tüketmeyeyim ve kendi haline bıraktım. Yalnız aşağıdaki resmin resmin alt köşesinde bir hamur topu var. O da Çin'e özgüydü ama güzeldi. İçinde pişmiş kıyma vardı. Bilenler bilir Buhara mantısına benziyordu. Eline su dökemez ama tat açısından anca ona benzetebiliyorum. Ondan 4-5 tane yedim. Mantarlar güzeldi.

Yemek için arasıra Burger King ve McDonalds'tan yararlandık.Buralarda tavuk ürünlerini rahatlıkla yedik biz. Etten işkillendik, arkadaşım işkillenmenize gerek yok dese de işkil bu. Sağı solu belli olmuyor. Ben Türkiye'de öyle BigMac (böyle mi yazılıyor acaba) falan yemem. Burada yedim.
Çin'de yemekler masanın ortasına konuluyor. Orada bir döner tezgah var. Kendi önümüze de tabağımızı alıyoruz. Tezgahı çevirdikçe yemekler önümüze geliyor. Döndür Allah döndür. Özellikle belirtmezsek çatal-kaşık-bıçak getirilmiyor. Çubukla yemek durumunda kalınıyor. Tuz kullanılmıyor, özellikle istemek lazım. Oralarda hala kapalı mekanlarda sigara içiliyor. Sanırım sigara içmeyen biri olarak bizdeki bu yasağa çabucak alışmışım ki; yadırgamıştım orada sigara içilmesini.
Bu ön bilgiden sonra Pekin ördeği yemek için gittiğimiz restorandan alıntılar yapayım biraz. Ördekler kafası ayağı vs. neyi varsa (ama içi temizlenmiş olarak) aynen korunarak çengelle fırına asılıyor. Fırında yağlanıyor, nar gibi kızarıyor hayvancağız. Sonra bir tane garson bunu alıyor servis arabasına, getiriyor masanın yanına. Takıyor eldiveni başlıyor kesmeye. Ayağı, kafayı ayırıyor, löp et haline getiriyor ördeği ve dilimlere ayırıp tezgaha koyuyor.



Bu esnada masaya da tuzsuz, incecik lavaş ekmekler getiriliyor. Ördeği bu lavaş ekmeğin içine doldurup, haricen istediğimiz tuzu da elimizle (tuzluktan değil, söğüş usulü) atarak yiyoruz. Tadı gayet güzel. Biz ikinci ördeği de söylemiştik.
Şimdi Çin'deyiz ya. Dedik başlangıçta çubukla yiyelim. Yahu yemek soğuyor. Gözümün önünde o güzelim ördek soğuyor. Mundar olacak yemek. Bırakır mıyım? Çatal falan istemedim. Aldım çubuğun tekini. Bir kılıç hadi abartmayayım bir çöp şiş edasıyla saplayıverdim dürüme. Çubukla en güzel ördek yeme yöntemi, tavsiye olunur.

Devam edeceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder