Pekin'e ilişkin genel gözlemlerden sonra kısıtlı zamanımızda gezebildiğimiz yerleri anlatmaya geldi sıra. İlk durak Yasak Şehir. Son İmparator filminin çekildiği yer burası aynı zamanda.
Yasak Şehir Çin'in merkezinde Tiananmen Meydanı'nın yanıbaşında bulunmaktadır. Burası dünyanın ayakta kalan en büyük saraylarından biri olarak tanımlanmaktadır. Aslında oldukça büyük bir saray olmasına rağmen büyüklüğü içindekilerden ziyade çok geniş bir alana kurulmuş olmasından kaynaklanıyor. Wikipedia'da sarayın 720.000 metrekarelik bir alana kurulduğu yazıyor. Saraya "Yasak Şehir" denmesinin nedeni buraya imparatorun izin vermediği kimsenin girememesi. Ama sadece saraya da değil. Kademeli yasaklar söz konusu imiş burada. Yani bu sarayın merkezinde imparator bulunuyor ve dışa doğru yapılar ve avlularla çevrelene çevrelene saray büyüyor. Merkezin hemen dışındaki alana imparatorun en güvendikleri, bir dışına daha az güvendikleri kişiler yerleştiriliyormuş. Sanırım bu şekilde toplam 7 yapı var ama tam hatırlayamadım.
Çinliler Mao Zedong'a büyük saygı gösteriyorlar. Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurucu ve önderlerinden olan Mao için yazılabilecek çok şey var ama başka bir platformun ilgi alanına girer. Yasak Şehir'in girişinde Mao'nun (Çinliler Ma diyorlar-bence adamın karizması kalmıyor) büyük bir resmi var.
Sarayın yapımı yaklaşık 25 yıl sürmüş ve 1400'lü yılların başında tamamlanmış. Oldukça görkemli bir yapı olmakla birlikte yeterince bakım yapılmadığını gözlemlemiştik biz. Çin mimarisini yansıtan çatılarında boya dökülmeleri ve yıpranmışlık rahatça göze çarpıyordu. Bir diğer gözlemlediğimiz şey ise Çinlilerin de tarihi yerlerine çok ilgili olmalarıydı. Çok fazla Çinli turist vardı sarayı gezen.
İçeri girdiğimizde askerlerle karşılaştık. Sanırım içtima vardı. İçtimayı askerliğini yapanlar bilirler de bilmeyenler için askerlerin rutin bir töreni olduğunu söylemekle yetineyim.
Ayrıca büyük bir tane de kabartmalı merdiven vardı. Taş oymacılığı ile ejderli yol yapmışlar. Etkileyici bir görüntü idi.
Sonra sarayın çeşitli yerlerinde dev kaselere rastladık. Bu dev kaselerde yemek pişirildiğini düşünerek ve acıktığımı da fark ederek resim çekilmiştim. Meğerse bunların içine su doldurulmuş olası bir yangına karşı.
Sarayın belli yerlerinde değişik müzik aletleri vardı. Hani bizim müzik kutuları vardır ya. Üstünde demir çıkıntılar olan (dikenli gibi) bir silindir, biz müzik kutusunu kurdukça döner ve metal bir çubuğa çarptıkça o dikenler titreşim çıkarır ve bu titreşimler ard arda gelince de müzik oluşur. Gözümüzde canlandırmak zor ama benzer mantıkla işleyen şatafatlı müzik aletleri gördük burada. Bir tanesini de resimledik.
Çok fazla ağaç türü vardı. Ama en dikkat çekeni ölü ağaçtı. Yani ben ölü ağaç diyorum. Nisan ayında bir tane yaprağı dahi olmayan, sadece ayakta duran, bir iskelet. Belki de canlıdır, çok kurcalamadım. Canlı değilse eğer, güzel mangal yakılır kendisiyle.
Küçük ayrıntılardan büyük görünüme doğru ilerliyorum. Binaların kolonları ve ön cephelerinde yoğun süslemeler dikkat çekiyor.
Sarayın geniş avluları var. Avlular ve saraydaki binaları gösteren fotoğraflarımız aşağıda.Bir noktadan sonra gördüğümüz her şey aynı gelmeye başlıyor. Burada en büyük hatamız sarayı ve tarihini anlatan bir katalog edinmememiz olmuştu. Türkiye'den de Pekin'den de rahatlıkla bulabilirmişiz bunu. Aynı hataya diğer tatillerimizde düşmemeye özen gösterdik. Zaten böyle bir belge elimizde olsa idi, hem çok daha fazla resim çekerdik, hem de yapılar anlat anlat bitmezdi. Nitekim maps.google.com'dan uydu görüntüsüne baktığımızda da ne demek istediğim daha rahat anlaşılıyor.
Sarayın çıkış kapısı da büyük bir kule gibi. İşlemeleri ile dikkat çekiyor. Çıkınca ise etrafında büyük bir su kanalının olduğunu görüyoruz. Zamanında bu kanal sarayın savunulması için kazılmış. 6 metre derinliğindeymiş.
Bir sonraki yazımda ise Yazlık Saray'ı anlatacağım.