Yine 2008 yılının Ağustos ayında gittiğimiz Bördübet Koyu Marmaris'te Reşadiye Yarımadası'nda yer alıyor. Reşadiye Yarımadası başlı başına bir çok koy barındırıyor bünyesinde. Maalesef bunların bir çoğuna ulaşmak sadece deniz araçları ile mümkün. Hayat tekneyle yolculuk yapanlara çok daha güzelmiş gibi geliyor, bu saklı cennetleri görünce. Ama insan oraları da fotoğraflamadan edemiyor.
Bördübet koyuna gitmek için iki ayrı yol var. Bunlar orada konaklanacak mekana göre internet sitelerinde ayrıntılı olarak anlatılmış. Küçük bir dağ yoluydu bizim gittiğimiz yol. Yemyeşil ormanların arasından yol aldık Bördübet'e. Hatta yol üstünde karşıdan karşıya geçmek için ömründen 3 sene harcayacak olan bir kaplumbağayı kurtardık.
Böyle mutlu mutlu giderken birden içimiz burkuldu. Bördübet Koyu'nun bir yamacında çıkan yangının izlerini gördükten sonra boğazı düğümleniyor insanın. Her yer yemyeşil, oralar çıplak. Çok ama çok acı. Doğa bize her şeyi veriyor, bizim umurumuzda mı? Bir işçi kaynak yaparken yakıveriyor ormanı. Ağaçlar içinde barındırdıkları ile birlikte yok oluyor.
Neyse, burası mutlu bir blog, bu kadar hüzün yeter. Yangının gücü yetmiyor, güzelliği engellemeye. Karşımıza tüm ihtişamı ile çıkıveriyor Bördübet. Bördübet kuş yatağı anlamına geliyormuş. Zamanında İngilizler sığınmışlar bu koya. Bird The Bed demişler. İçinde bir sürü kuş cinsini barındırmakta olduğundan tam da oturmuş bu deyim Bördübet'e.
Koyun manzarası, yeşilliği, temizliği, insana verdiği huzur muhteşem. Hatta zamanında meşhur fokumuz Badem de bu koyda konaklamış. Zamanında diyorum, ama siz sanmayın ki; Badem başka koylara kuyruk çırpmış. Bizim, neyse tatsız kelime kullanmayayım, insanımız hayvancağızı yaralamışlar, jandarma da hayvana el koymuş, iyileşene kadar bir barınağa almışlar. Hayvan zavallı, yapan ondan daha zavallı.
Koyda her şey güzel, lakin deniz taşlık. Ayağınıza deniz ayakkabısı giymenizi tavsiye ediyorum. Yine aynı şekilde denizin dibi ot dolu olduğu için (derin olduğundan ayağınıza değmiyor, korkmayınız) yeterince berrak değil. Yüzdük, güneşlendik, sahilinde yürüdük ama aşık olmadık açıkçası.
Büyük bir cesaret örneği göstererek deniz kestanesi yakaladım.
Çok zor oldu. Hayvancağız orada duruyordu, ben de elime aldım o kadar. Sonra mı? İçini oydum, kuruttum, süs yaptım. Değil tabi ki; attım geri denize. Ama sahil boyunda çok fazla sayıda boş deniz kestanesi gördüm. Onları toplayıp temizleyerek bir sürü süs malzemesi çıkardım. En sonuncusu 2010 Mart ayında kırıldı.
Bördübet Koyu'nda biz Amazon Club'da konaklamayı tercih ettik. Her şeyden önce çok eğlenceli bir internet siteleri var. Bkz. http://www.klupamazon.com.tr/ Alışılmışın dışında bir otel. Değişik konaklama imkanları sunuyor. Her yerde tavuk, ördek, tavşan vs. hayvanlara rastlıyorsunuz. Yemekleri son derece sağlıklı ve güzel. Doğal beslenmek için bire bir.
Biz Bördübet Koyu'na aşık olmamıştık ama Amazon'dan öyle etkilenmiştik ki; bir gece daha kalmak istemiştik. Maalesef yer yoktu. Denize ister ağaçların arasından yürüyerek gidin, isterseniz kano ile. Biz tabi ki; kano ile gittik. Güzel bir deneyim oldu. Kanoya binmek değil, kano ile o muhteşem manzaranın tam içinden denize ulaşmak.
Denize cırcır böceklerinin nağmeleri eşliğinde bu yollardan çıktık.
Geldiğimiz yer sahilden böyle görünüyordu.
Zaferimizi böyle kutladık.
Bördübet Koyu'nun çıkışında eşim yol üzerinden çiçek topladı. Topladığı çiçekler kurumuş çiçeklerdi, ancak kurutulmuş çiçek gibi canlılığını koruyorlardı. Zaten bu çiçeklerin birçok turistik beldede süs olarak satıldığına tanık olmuştuk. Evimize çok yakıştı.
Son söz olarak ormanın içindeki yoğun kekik kokusu da unutulmazlar arasındaydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder